Çocukluğundan Alacaklı Olmak!


Bu başlık sizler için çarpıcı gelmiş olabilir. Telaffuzunu kimin yaptığını hatırlayamadığım bir yerden zihnime not düşmüşüm bu sözü. Zaman içinde de danışanlarım arasında sıkça rastladığım bir durum. Bir önceki blog yazımda duygularımızın dilini iyi bilmek ve zaman zaman kendimize nasıl hissettiğimizi, şu an hangi duyguda olduğumuzu sormanın çok kıymetli olduğundan bahsetmiştim. Lütfen o blog yazımı da okuyunuz!


Bireysel terapilerimde geçen süreçte, danışanlarım genelde çok değerli parçalar bulup çıkarırlar çocukluk döneminden. Acı ya da tatlı hepsi bugünkü biz için değerlidir. Ona ulaşabilmek, dokunabilmek çok kıymetlidir. Hakkımda bölümünde bahsettiğim, üzerinde araştırmalar yaptığım aile- çocuk ilişkileri ve yayımladığım makalelerimden bahsettim. Üniversite yıllarımda, yaptığım gönüllü stajlarımda, kreşlerde, eğitim merkezlerinde özel gereksinime ihtiyaç duyan çocuklar üzerinde gözlemci oldum hep. Gözlemlerim ve araştırmalarım neticesinde, bu çocuklar ve ailelerinin boşanma oranları üzerinde araştırmalarımla yine özel bir makale yayımladım. Bu blogda ise akademik dilin ötesinde, şimdiye kadar edinmiş olduğum tüm bilgileri, gözlemleri, süzdürülmüş, en yalın, en anlaşılır yani öz hali ile sizlere sunmak istiyorum. Okuduğunuz bir yazının bile size terapi gibi gelmesi diliyorum. Psikolog olarak mezun olup, yüksek lisansımı tamamlayıp uzman olduktan sonra da her an eğitimlerime devam etmekteyim. Süreçte, tüm bunların özünü size iyi gelecek şekilde aktarmak niyetindeyim. Bazıları için “çocukluğundan alacaklı olmak” başlığının içine inmek istiyorum bu blog yazımda. İçine doğduğumuz ailede, çocuklukta yaşadığımız ruhsal gelişim eğer sancılı bir süreç ise yetişkinlikte de ruhsal acı olarak karşımıza çıkabilir. Bilgi çağındayız ve artık daha bilinçli ebeveynler giderek artıyor. Çocuklar için ilk bin günün önemi ve devamında 0-7 yaş arasındaki süreç ne önemli değil mi? İçinde bulunduğumuz bu bilgi çağında, bir ebeveyn olarak bu durumu önemsiyor ve birçok kaynak kitap okuyor olabilirsiniz sizde. Bilinçlendiğinizde ve çocuğunuza davranış modelleri geliştirirken de aslında kendi çocukluğumuzdan esinlenmeler alırız. Çoğunluğunda farkında olmadan! Bağlanma şekillerimizi hem çocuğumuzla hem çevremizle bu şekilde geliştiririz. Duygularımızın dilini iyi bilmenin öneminde olduğu gibi bağlanma şeklimizi iyi bilmekte bizi daha bilinçli bir seviyeye taşır. Bu durumda eşimiz ve çevremizdeki herkesin de bağlanma şekillerini çözümleyebiliriz. Bir blog yazımda da bağlanma şekilleri başlığının derinliğine inelim isterim. İçindeki çocuğu sev! Bunu söylemi duyuyor musunuz siz de bol bol? Sevgi, şevkat adeta sihirli bir şey evet! Ama bu yazı ile dikkatinizi başka bir yöne yönlendirmek istedim. İçindeki çocuğu büyüt! Evet, içindeki o çocuğun elinden tut ve büyüt! Bir yetişkin olmak, içindeki çocuğu büyütmek ve böylelikle daha güzel bir yaşam sürmek mümkün. Bunu kendi kendinize başaramıyor olabilirsiniz. İç sesler, çatışmalar ile baş başa ve sancılı bir süreç geçirmek yerine, terapi desteği alarak iyi ve dengede bir yaşam sürmek mümkün!


Ruhsal hafiflik yaşamanız için genel anlamda ortak yaşadığımız şeyler adına ben yine burada yazmaya devam edeceğim. Siz de kendiniz için bir adım atın lütfen! Her çocukluk dönemi ve her hikaye biricik ve kendine özgüdür diye düşünüyorum. Tam bir yetişkin olma hali, ilişkiler ve olaylarda iyi ya da kötü tanımlarının ötesinde olanı kabul edebilmek, karşılayabilmektir. Terapiler başlığı altında toplanan ve uzman olarak verdiğim tüm danışmanlıklar birbiri ile hassas bağlantılar içermekte. Çözüme ulaştıramadığınız içsel bir sorununuz siz fark etmeden belki de tüm ilişkilerinizi ve yaşamınızı etkiliyor olabilir.


Diğer blog yazılarında görüşmek dileğiyle…


Sevgiyle Kalın!